27 Ekim 2014 Pazartesi

HAKKIMDA HERŞEY

KÜBRA YILMAZ 

       25.07.1995 tarihinde Ordu/ Merkezde doğdum.
 İlk okulu ve Orta Okulu Şehit Üstteğmen Doğan Gökbulut İlk Öğretim Okulunda okudum.o yıllarda sesim güzel olduğu için koroya katıldım ve teşekkür belgesi aldım sonra bir resim yarışması oldu katıldım konumuz Çanakkale idi ORDU' da  1. oldum.
2009 da mezun oldum, Ordu Ticaret Meslek Lisesine başladım ilk sene sınıfta kaldım sonra herşey yoluna girdi 5 senede liseyi bitirdim.
2014 yılında mezun oldum 
şimdi Trabzon/Beşikdüzü Meslek Yüksek Okulu üniverstesi'nde İşletme Yönetimi okuyorum.

HOBİLERİM
Resim yapmak, müzik söylemek ve dinlemek, gezmek, futboll oynamak

İNSAN KAYNAKLARI

İnsan kaynakları nedir?

İnsan kaynakları; bir işletme veya kurumun ürün ve hizmet yaratmak amaçlı kullandığı kaynaklardan biridir. İnsan kaynakları ürün ve hizmetlerin insanlar ile ilişkisini kurabilmek için pazarlama yetisini; organizasyona ait bilgiyi, deneyimi, becerileri, karar vermeyi ve yaratıcılığı; bu yeteneklerin örgütlendirilmesini, yapılandırılmasını ve ödüllendirilmesini içeririnsan kaynakları

İnsan kaynakları birimi

İnsan kaynakları işyerlerinde ihtiyaç duyulan insan gücünü karşılamak ve verimli kullanmak için oluşturulmuş bölümün adıdır.
Daha önceleri, personel bölümü olarak, devam takibi yani puantaj işlemi yaparak bordro hazırlayan bir görevi olan bu bölüm günümüzde faaliyet alanını genişleterek bu ismi almıştır.
En genel anlamıyla insan kaynakları, işveren ile çalışan veya potansiyel çalışanların ilişkilerini düzenleyen süreçlerin genel adı ve işletmelerde aynı adla anılan birimdir. İşgücü planlaması ile başlar, işe alım, ücretlendirme ve yan menfaatler, endüstriyel/sendikal ilişkiler, kurumsal performans yönetimi, kariyer yönetimi ve eğitim, çalışanların memnuniyetinin ölçümlenmesi, sosyal ve idari hizmetlerin tahsisi gibi çalışanları ilgilendiren tüm konuları kapsar. İnsan kaynakları çalışanları, yasa gereği, iş arayan bireylerden hiçbir maddi talepte bulunamazlar.
Günümüzde insan kaynaklarının işlevi aşağıdaki şekilde tanımlanabilir:
1- İşgücü planlaması
2- Kadrolama (sağlama, seçme, yerleştirme)
3- İş değerleme
4- Ödüllendirme
5- Yetiştirme-Geliştirme
6- Endüstriyel ilişkiler
7- Koruma

FENERBAHÇE TARİHÇESİ

                                             FENERBAHÇE'NİN TARİHÇESİ
Fenerbahçe Spor Kulübü 1907 yılında İstanbul’da kurulan bir profesyonel spor kulübüdür. Renkleri sarı ve laciverttir. Özellikle futbol branşı ile Türk sporunun önde gelen kulüplerindendir. Futbol takımı İç saha maçlarını UEFA’nın beş yıldızlı stadları arasında yer alan ve 2007 yılında yenilenmesi tamamlanan Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda oynamaktadır. 2009 UEFA Kupası finali de bu stadyumda oynanacaktır.Kulüpteki diğer branşlar Basketbol, Voleybol, Atletizm, Boks, Kürek, Yelken, Eskrim, Yüzme , Masa Tenisi, Dağcılık, Kriket ve Atıcılık’tır
1899-1907
Erken Tarih
Fenerbahçe’nin esas kuruluş tarihi 1899 [1]‘lara dayanır.İlk zamanlar sadece futbol kulübü olan kulüp 1910 yılına kadr böylece kalmış, 1910’da Kuşdili Kulübü’nün kendisine katılımıyla spor kulübü haline gelmiştir. II.Abdülhamit döneminde Müslüman Türklerin herhangi bir derneğe üye dahi olmaları yasaklanmıştı.Buna karşın gayrimüslimler dernek kurabilmekteydi.Bu, Kadıköy insanını öfkelendirmekte ve hırslandırmaktaydı.Tüm tehlikeleri göze alan deniz öğrencisi Fuat Hüsnü, eski hariciyecilerden Reşat Danyal ve Mehmet Ali’yle 1899 yılında devrin hafiye ve jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak için Black Stocking FC [2] (Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü)‘nü kurdular.Fakat siyah çorap ve kırmızı üst formaları ile Türk gençlerinin oluşturduğu bu futbol topluluğu daha ilk maçlarında hafiyelerin baskınına uğruyordu.
Aradan geçen birkaç yıl içinde aynı gençler yeni katılanlarla birlikte Kurbağalıdere Köprüsü’nün yakınındaki Hurşit Ağa’nın kahvehanesinde toplanıyor ve 1901 yılında da, bu kez isim de değiştirerek Kadıköy Futbol Kulübü[3] ismindeki bir yeni takımı daha kurabilmenin çalışmalarını yapıyorlardı.Bunun sonucunda bu külübü 1902 yılında kurmuşlardır.Fakat günlük yayınlanan Fransızca Servet Gazetesi bu haberi hafiyelere sızdırmış ve durum II.Abdülhamit’in kulağına gitmiştir.Böylece bir kez daha Kadıköy’lü gençlerin kurduğu futbol takımı dağıtılıyordu.
1907-1923
Resmî Kuruluş
Takvim yaprakları 1907 yılını göstermekteyken II.Abdülhamit döneminin son günleri yaşanmaktaydı.Saltanatının son zamanlarını yaşayan II.Abdülhamit’in baskı rejimi her alanda azalmıştı.Bu azalma futbola da yansımıştı.Artık Türk gençleri de açıktan futbol oynuyordu.
Bu durumdan yararlanan Kadıköy’lü gençlerden, Hariciye Nazırı Asım ve Server Paşa’ların torunu Londra Sefareti Başkatibi Nuri Bey’in oğlu Ziya Bey ile Harekat Ordusu Feriki Şevki Paşa’nın oğlu Ayetullah Bey ve de ünlü edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni Enver Necip (Okaner) Bey, Necip Bey’in Moda Başpınar sokak 3 numaralı evde yaptıkları görüşme neticesinde kuracakları takım hakkında fikir yürütüyorlardı.Görüşmeler sonucunda maddi destek sağlayan dönemin zenginlerinden Saint Joseph mezunu Mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün kurucu başkanlığını, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah Bey’e katiplik görevini, Bahriye Subayı Necip Bey’e de kaptanlık ve veznedarlık görevini verildi.Yine görüşmede varılan fikir birliği ile de ; kuracakları kulübün adını oturdukları semtten esinlenerek Fenerbahçe yapacaklar, amblemlerini Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerden, formalarındaki renkleri ise Fenerbahçesi’ndeki papatyaların kıskançlık ve temizlik sembolü olan renklerinden yani sarı ile beyazdan alacaklardı.
Kulüp kısa sürede bir kadro semtteki gençlerden oluşturmuştu.1908 yılında İkinci Meşrutiyet’in ilanı ile tanınan dernek kurma serbestliği İstanbul’da birçok Türk kulübünün kurulmasına vesile oldu[5].Kulüp sayısındaki artış İstanbul’da yeni bir ligin kurulması ihtiyacını doğurdu.Bu nedenle de o dönemlerde ülkede resmi tatil günü olan Cuma günleri oynanacak bir lig olan, Cuma Ligi adıyla yeni bir lig kuruldu.
Kulüp kuruluşunda sarı-beyaz olan renklerini 1909 sonbaharında sarı-laciverte çevirmiştir.1909-1910 sezonuyla birlikte de İstanbul Futbol Ligi’ne katılmıştır.Fenerbahçe–Galatasaray kulüpleri arasındaki ezeli rekabet[6], ilk defa 17 Ocak 1909 tarihinde Galatasaray Lisesi öğrencilerinin takımı ile, yeni kurulmuş bir semt takımı maçı şeklinde başlamıştır.Bu tarihten itibaren de o dönemlerdeki İstanbul futbolundaki şampiyonluklar genelde bu iki Türk takımı arasında paylaşılmıştır.
Fenerbahçe Kulübü’nün ilk amblemi olan Fenerbahçe burnundaki ışık saçan beyaz feneri, renkleri ise sarı ile beyaz olmuştu. Ancak, kulüp yöneticileri bunu tatminkar bulmadıklarından, ve içinde bulundukları monarşi rejimini tehdit edici sayılacağı endişesi ile kısa sürede iptal etti. 1910 yılında futbolcu solaçık Hikmet’in çizdiği amblem herkesin beğenisini kazandı ve kabul edildi.
1910 yılında Kuşdili Kulübü’nün kulüp bünyesine katılımıyla Fenerbahçe Kürek, avcılık, kriket ve tenis sporlarına sahip olmuştur.
Kadrosunu gençlerle güçlendiren bu Fenerbahçe 1911 – 1912 liginde hiç yenilmeden şampiyon oldu.Şampiyonluğun en önemli yanı ise, Fenerbahçe’nin bu şampiyonluğu ile İngiliz ve Rum takımlarının şampiyonluklarının tamamen sona erdirmesi ve bu tarihten itibaren de Türk futbolunda şampiyonlukların artık Türk takımlarının olmasıydı. Bu şampiyonluk, kulübün itibarını bir anda yükseltti, imkanlarını arttırdı.Altıyol’da bir kulüp lokali kiralandı, lokalin açılışı ile üye sayısı çoğaldı.Bu arada futbol dışında diğer spor dallarında da faaliyet gösterilmesine başlandığından, aynı yıl Fenerbahçe Futbol Kulübü adı , Fenerbahçe Spor Kulübü’ne dönüştürüldu.
Kulübün kuruluş günü olarak Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kulübü ziyaret tarihi olan 3 Mayıs kabul edilir.
Kuruluş Amacı
Kulübün amacı kuruluş tüzüğünün 2. ve 3. maddelerin şu şekilde belirtilmiştir: “Kulübün takip ettiği amaç: Memlekette bedenî ve fikrî terbiyenin yayılmasını sağlamak. Vatan gençlerini vatanın korunmasına, zorluklara ve askerî seferberliklere hazırlamaktır.
Kulüp, özellikle askerî beden eğitimlerinin yapılması, millî oyunların yaygınlaştırılması ve disiplinli bir hâlde geliştirilmesiyle uğraşacak. Kaybolan tecrübelerin kazanılmasına uygun amatör şubeler kurulması ve açılmasına çalışacaktır.







AMBLEMİ




2014 TAKIMI

HEYBETİNDEN SIĞDIRAMADIK YERE GÖĞE

TEK AŞK FENERBAHÇE

KARA LAHANA ÇORBASI (Yöresel Yemeği)

BOZTEPE TELEFERİK

BOZTEPE MANZARALI SAHİL

ORDU TAŞBAŞI KÜLTÜR MERKEZİ SAHİL MANZARALI

20 Ekim 2014 Pazartesi

Ordu TarihiPDFYazdır
Hitit tabletlerine göre İ.Ö.17.yüzyılda Ordu, Kaşkaların ülkesi ve Hitit hakimiyetinde idi.( İ.Ö.1700-1200) Hititlerden sonra bölgeye Frigler ( İ.Ö.1200-670) sonra da Kimmerler hakim oldu. ( İ.Ö.676-546)

Yunan Tarihçi Ksenophon (M.Ö.431 ) " Onbinlerin Dönüşü" adlı eserinde Ordu yöresinin yerli halkı olarak Mossinoikler, Khalibler ve Tibarenler'den bahseder.
 
                 ORDU'dan bir görünüm

Asurlu bir halk olan Tibarenler, Çarşamba-Ordu arasında yaşıyorlardı. Giresun- Ordu arasında yaşayan Khalibler, daha sonra batıya doğru demir madeninin bol olduğu Tibaren ülkesine yayıldılar; merkezleri Ünye olmuştur.

Kimmerler döneminde Miletoslular yörenin kıyı kesiminde ticaret kolonileri kurdular. Kimmerler'den sonra hakimiyet Med ve Perslerin ( M.Ö. 547-334) eline geçti.Pers hakimiyetine Makedonyalı İskender son verdi.Bundan sonra bölge 50 yıl kadar yerli aşiret reisleri tarafından yönetildi. İ.Ö.280'de İran kökenli yerli krallardan Mithridates'in kurduğu Pontus krallığının İ.Ö.280 - İ.S.63 tarihleri arasında üç buçuk asırlık ömür sürmüştür ama hakkında ayrıntılı bilgi yoktur. Vl. Mithridates'in oğlu Pharnakes'in bu bölgeye hakim olduğu ve adından dolayı buralara Pharnakia dendiği biliniyor.Bu kral 25 yıl Romalılara direndi ve sonunda teslim oldu. Böylece Pontus kıyıları Roma ve Bizans hakimiyetine geçti.

Bölgenin etnik yapısını değiştiren asıl olgu, bu siyasi olaylar değil, M.S.324 yılında bölgede hristiyanlığın yayılması, yerli halkların hristiyanlaştırılması ve Yunan dilini öğrenmeye başlamışlardır.
 
          Taşbaşı Mahallesi'nden Görünüm/ORDU
Latinlerin Bizans'n başkenti Konstantinopolis ( İstanbul)'i 1204 yılında ele geçirmesi üzerine , Komnenos ailesinden Aleksios ve David, Gürcülerin de yardımıyla Trabzon Devleti'ni ‘ 1204-1461) kurdu. Bu devleti Fatih Sultan Mehmed ortadan kaldırdı. Fakat Ordu ve Yöresi Osmanlılar tarafından değil, 1270' lerden 1380'lere kadar uzanan uzun bir süreç içinde diğer TÜRK Gruplarının Özellikle Hacı Emiroğullarının mücadeleleri sonucunda fethedildi.XII.yüzyıl başında, Karadeniz'in Samsun'dan Rize'ye ve canik dağları zirvesinden sahile uzanan bölgesinde Trabzon Devleti ( 1204 – 1461) vardı. İstanbul Latinlerin elindeydi. Batı Anadolu'da İznik Devleti kurulmuştu. Bunlar dışında bütün Anadolu Selçuklular tarafından XI. Yüzyıldan buyana Türk iskanına açılmış ve burada güçlü bir Müslüman Türk medeniyeti kurulmuştu. Sinop'tan Karadeniz'e açılan Selçuklu Devleti şüphesiz Trabzon'u tehdit ediyordu.

1223' te Selçuklular tarafından gerçekleştirilen Trabzon seferi, sonuç vermedi. Bununla birlikte, Trabzon Devleti genel olarak Selçuklulara bağımlı idi. Ne var ki, iki devlet arasındaki barış içinde devam eden yaşama süreci, ancak 1243 yılında Anadolu'nun İlhanlılar tarafından istilasına kadar devam etmiştir.

Anadolu'daki Moğol hakimiyeti kısa sürdü, fakat bölge yapısında büyük değişmelere yol açmıştır. Bu değişmenin en önemli sebebi, Moğol istilasıyla birlikte çok sayıda Türk aşiretinin XI. Yüzyılda olduğu gibi, Anadolu'ya göç etmiş olmasıydı.
 
           1930'lu yıllarda ORDU
İlhanlılar bu aşireti kontrol altına almakta zorlandı. Zaten son İlhanlı valileri de merkeze karşı isyan ettiler. İşte bu iki sebeple, XIII. yüzyılın ikinci yarısında ve XIV. Yüzyılın başlarında Anadolu'da bir çok Türk Beyliği kuruldu.

Bu beyliklerden Trabzon Devleti'ne sınırdaş olanlar arasında Sivas'ta Eratnalıların yerine geçen Kadı Burhaneddin Devleti, Bayburt ve Erzincan Beyleri, merkezi Milas ( Mesudiye) olan Hacı Emiroğulları Beyliği ve merkezi Niksar olan Taceddinoğulları Beyliği vardı.Trabzonlular, bu devlet ve halklarla ve yine Doğu Anadolu'da bir Türk konfederasyonu olan Akkoyunlularla ilişki içindeydiler.

Ordu ve çevresinin Türkler tarafından fethedildiği XIV. Yüzyılda, Trabzon Devleti'nin çevresindeki Türk Beylikleriyle ilişkileri hakkındaki araştırmaları bulunan Trabzon saray tarihçisi Panaretos'un Kronik'i ile Kadı Burhaneddin'in yakını olan Aziz b.Erdeşir-i Esterabadi'nin Bezm u Remz adlı eserleri; Ordu tarihi hakkında bize bilgi veren nadir eserlerdir.

Bu kaynaklardaki verilere göre, Trabzon İmparatorluğu'nun XIV. yüzyıl boyunca Türklerle sürekli çatışma halinde olduğunu, yüzyılın ilk yarısında karşılıklı baskınlarla devam eden ilişkilerin, daha sonraki dönemde Trabzon İmparatorunun kızlarını Türk Beyleriyle evlendirmek suretiyle akrabalık ilişkilerini geliştirip barış ortamı yaratmaya çalıştıklarını, bununla birlikte baskın ve çatışmaların yine de devam ettiği görülmektedir.

1276'da Karamanlı Mehmed Bey'in Konya üzerine yürümesini fırsat bilen Trabzon İmparatoru, 1277' de denizden Sinop'a saldırmış, ancak Çepniler tarafından bozguna uğratılmıştır, bunun üzerine bazı Türk grupları Samsun sahil şeridini takiben doğuya doğru ilerlemişler; Karadeniz dağlarında yayla yapan Türk grupları ise, Harşit Deresi, Aksu,Melet Suyu, Bolaman Deresi ve benzeri vadilerden sahile doğru inmeye başlamışlardır.Yaylalardan sahile uzanan mesafe 70- 80 km civarındadır.Bu kadar kısa bir mesafe, muhtemelen arazinin dağlık olması sebebiyle, ancak 120 yıllık bir zaman dilimi içinde fethedilebilmiştir.1297-1380 yılları arasındaki 20 civarandaki çatışma, Panaretos'un Günlüğü'nde anlatılmaktadır.İşte bu çatışmalarla Hacıemiroğulları Beylerinden Bayram ve Süleyman Beyler, 1396 yılında Orta Karadeniz Bölgesini bir daha geri dönmemek üzere fethetmişlerdir. Türkler bölgeye bütün varlıklarıyla, aileleriyle birlikte yerleşmişler, toplu bir iskan politikası uygulayarak kendi düzenlerini kurmuşlardır.
 
          Fidangör Mevkii/ORDU
Fatih Sultan Mehmet tarafından 1455 yılında yaptırılan ve Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan bu Tahrir Defterine göre Ordu yöresinin resmi adı, Vilayet-i Canik Bayramlu me'a İskefsir ve Milas'tır. Bu adlar Bölükler biçiminde örgütlenen bir Ordu'nun, Ordu yöresini tuttuğunu ve iskan ettiğini açıkça göstermektedir.

Ordu Bölgesi Hacı Emiroğulları tarafından kesin olarak 1390'larda, yani 1455 yılı tahririnden 65 yıl önce feth ve iskan edilmiştir. İşte bu bölükler, askeri birlikler tarzında örgütlenerek bölgeyi feth ettikten sonra buralara yerleşen boy ve oymaklardır. Her bölüğün yerleştiği kısım bir idari birim olmuş ve fetih sırasında başlarında bulunan kişinin adı idari birime ad olarak verilmiştir. Mesela; Bucak Bedir(lü),Ebulhayr Kethüda, Alibeğece, Fidaverende gibi.

İdari birim adları arasında, şahıs adları dışında altı ad vardır. Bunlardan biri, Ordu bi ismi Alevi'dir.Bu, Hacıemiroğulları ailesinin mensup olduğu cema'atin adıdır. Bunlar da ayrı bir bölük oluşturmaktadır. Bu ad aslında, Türklerin devlet merkezini Ordu olaak adlandırması geleneğinden gelmektedir.Taceddinoğulları Beyliğinin merkezi olan ve bugün hala Çarşamba'nın güneyinde varlığını koruyan köyün adı ORDU'dur. Diğerleri Elmalu, Kıruk-ili, Milas( Mesudiye), Hafsamana ( Gölköy) ve Bolaman'dır.
 
           Hükümet Caddesi/ORDU
Ordu yöresinin fethi, profesyonel orduların bir ülkeyi veya bölgeyi fethine benzemez çünkü asker nitelikli değil aile fertlerinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir.Yurt olarak benimsenmiştir.Selçuklular döneminde, Anadolu'nun büyük bir bölümünde uygulanan ve bu ülkedeki nüfus ve kültür yapısının temelini oluşturan fetih ve iskan biçimidir. (Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ)

                  Sahilden bir görünüm/ORDU
Ordu 1920 yılına kadar Trabzon Vilayeti'ne bağlı bir kaza iken 04 Nisan 1921 tarih ve 69 sayılı ''Ordu Müstakil Livası Teşkiline Dair Kanunla'' merkezi Ordu olmak üzere Canik Sancağı'na bağlı olan Fatsa ve Ünye kazası da Ordu'ya bağlanmış ve müstakil Ordu Livası teşkil edilmiştir.
1923 Yılında ''Sancak'' adı ''Vilayet'' olarak değiştirilerek,bugünkü mülki taksimatta Ordu vilayeti
olarak yerini almıştır.

22 Kasım 1920'de TBMM'de 106 sayılı Toplantıda görüşülmeye başlandı. (Tutanak Cilt,Sayfa142)
4 Aralık 1920'de ''Müstakil Sancak'' yapıldı. Bu karar , 69 sayılı yasayla 4 Nisan 1921'de yürürlüğe girdi.